31 Ekim 2012 Çarşamba

İkinci kızım Labrador

Bir gece bize misafir gelmişti. Adını kömür koyduk. Henüz 2 aylık . Sonra bir gece daha kaldı. Akşam gelip sabah gidiyordu. Çok özledik , Yine gelsin dedik. Bir cumartesi geldi, pazar akşam döndü. Öyle alıştık ki ona, bayram tatilinde 1 gün daha aldık yanımıza. Bize gelen dişi. Birde erkek kardeşi var kömürün. Babanın işyerine getirmişler, orada bakıyorlarmış. Erkeğin taliplisi çokmuş. Biz dişiyi sahiplendik. İpek sokakta gördüğü köpeklerin peşinden ağlayan bir çocuk. Hasbelkader yanımızdan köpeğini gezdiren biri geçtiyse ve İpek o köpeği sevemediyse vay halimize.   O kadar çok istiyorlar ki eve hayvan almamızı. Babamız çocukların çok mutlu olacağını düşünüp, babanneye rağmen tatil günlerinde eve getirdi. Çünkü babanne evde hayvan beslemek istemiyor. Çalışan bir kadın olmasaydım kesin bakardım kömüre. Tüm sorumluluğun üstüme kalacağını bilerek. Hemen internetten köpek bakımını, tuvalet eğitimini araştırdım. Odanın bir köşesine gazete kağıdı serdim. Her uyandığında oraya götürdüm. Ev içinde kazalar  oldu . Halının üstüne çişini kakasını yaptığı da oldu kömürün. Maaile temizledik. İtiraf edeyim bende bağlandım ve özlüyorum. İlk defa bir hayvanla bu kadar yakın oluyorum. Üçümüz birlikte banyosunu yaptırdık. Kurulamadan önce bi silkelendi, ıslattı bizi. Öptük, sarıldık. Gece uyusun diye yere minder koyduk. Kalkıp kalkıp gece bizim yatağımıza kıvrıldı kömür. Küçük hanımın boyu yatağa yetişemiyor , yatağın kenarına geliyor, patilerini uzatıyor, başlıyor inler gibi ses çıkarmaya. Alıyorum yatağa , mutlu mesut, kapıyor gözlerini, sızıyor. İpekten hiç farkı yok. O da gece uyandığı zaman babasıyla benim ortamıza geliyor. Anladım ki evde hayvan bakmanın bir çocuk bakmaktan hiçbir farkı yok. Davranış eğitimi, tuvalet eğitimi, beslenmesi, temizlenmesi, sağlık kontrolleri. Onun için başlığa ikinci kızım yazdım. Sencer, o benim kardeşim diyor. Yere kömürün yanına yatıyor. Elinden mama yediriyor. Sencer de kömürde enerjik, kıpır kıpır. Koridorda birbirlerinin peşinden koşup oynuyorlar. Ara sıra kömür Sencerin paçasından yakalıyor. Bizim ki kıkır kıkır. Kömür dur yapma.  Alem  çocuk. Kucağından indirmiyor. İpekle paylaşamadılar kömürü. İpek kendi yatağına yatırmak istiyor. Sencer kendi yatağına.  İpek sakin. Anne şevkatiyle okşuyor kömürü. Sencer kuyruğundan bacaklarından neresinden bulursa tutuyor. Döndürüyor. Ona böyle davranmasının yanlış olduğunu ve kömürün bundan hoşlanmadığını anlattım. Belki de kömür işyerine geri döndüğünde oh Sencer den kurtuldum diyordur.



 İpek aklına geldikçe kömürü soruyor. Annesinin yanına gitti diyorum. Gece uyanıyor kömür. Ben kalkıyorum tabi ki. Evde uykusuzluğu göğüsleyebilen kişi benim.  Sokulup yüzümüzü gözümüzü yalıyor. Saçlarımızla oynuyor. Hep duyardım ailenin bir parçası derlerdi. Gerçekten öyleymiş. Kömür bir daha bize ne zaman gelir bilmiyorum. Bundan sonra ona ne olacağını da tam olarak bilmiyorum. Babannemiz bile çaktırmadan , son gelişinde ona bücürük diye seslenmeye başlamıştı. Emin olduğum bişey var ki seni seviyoruz KÖMÜR.

30 Ekim 2012 Salı

Türkiye bizlere laik kalacak



Türkiye bizlere laik kalacak. İpek ve Sencer'in Cumhuriyet yürüyüşünde etraftan duyup attıkları sloganlar.Tamamen spontan.  Öğretsem bu kadar güzel  koro olarak haykırmazlardı. Ellerimizde bayraklar ve Atatürk dövizleri. İlk yürüyüşümüzde onlar 8 aylıktı. İkiz  puseti içindeydiler. Sonraki yıllar minik adımlarla devam ettiler ellerinde küçük bayraklarla. Bu yıl hepsinden farklıydı. Gurur duydum yavrularımla. Atatürkle ilgili, Cumhuriyetle ilgili, Mustafa Kemalin askerleriyle ilgili yığınla soruları vardı. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Bazen çıkmazda kaldım. Özellikle ölüm , rejim gibi soyut kavramlarda.
Babamız uyku öncesi Seyit Onbaşı'yı anlattı onlara. Muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttu. Yavruları sevgi ve barış duygularıyla  yetiştirmek görevimiz. Hem Montessorinin hem Atatürk'ün ortak dileği bu.  Yarının büyükleri olacaklar ve insanlık sevgisiyle barışı getirecekler dünyaya. Ümid ediyorum.

6 Eylül 2012 Perşembe

bizim evden naklen


Öğleye doğru kahvaltı. Sencer soğuk yerler arıyor kendine, yere yatıyor. Sonra banyoda oyun buldu kendine. Hem kendini ıslatıp hem de arabasını lavobada yüzdürdü. Etrafa suları fışkırtmayı ihmal etmedi . Biz de İpekle kırmızı çubuklarla çalıştık. Yaklaşık 5 dakika sonra ağır adımlarla banyoya ilerledim. Umarım her yer göl olmamıştır düşüncesiyle. Fakat olmuştu. Sencere duş aldırdım. Çıktığımızda hadi beni yakala canavar dedi. Çocuklar yatağın üzerinde boğuşmaca ,zıplamaca. Oyuncak penguenler yere düşüyor . Anne dalgalar gelmeden onu kurtarmam gerek. Niye denize mi düştü. Evet anne. Hayallerin ardı arkası yok. Hoppaaa diye bağırıyorlar. Yere düşüren yanıyor. Paytak paytak yürürsün. Sonrada çişşşş. Böyle söyleyip, birbirlerine katıla katıla gülüyorlar. 4 yaş çocuğunun bu muhabbetini yetişkin mantığına dayandıramasamda onlarla beraber gülüyorum. İpek Sencerin ağzına çarptı. Birbirlerine vurmaya kalktılar. İpek gülme özür dile. Sencer, hayır anne yanlışlıkla olmadı. İpek bilerek vurdu. Boğuşmaca oynamayın canınız yanıyorsa diye açıklayana kadar. Baktım birbirlerine sarılmış dönüyorlar. Tuttu fırlattı kalbimiii diye diye. Birdenbire yatağa yatıp ayak ayağa, ayak ayağa oyunu. Anne sende bizimle zıplar mısın. Daha sonra kızım. İki dakika mutfağa gittim. Ağlama sesleri. Ne oldu çocuklar. Biri karnım acıyo öbürü kafam acıyor. Ne olduğunu bile anlayamadan sesler kesildi. Anne doktor çağır bebeğin midesi bulanıyor.. Hemen numaradan telefon ediyorum. Nani nani ambulans geliyor. Sencer doktor olmuş. Bebeğe iğne yapıyor. Acıdı mı. Hayır. Aferin benim bebeğime. Hadi gel yastıkları toplayalım. Dedenin odasında oynayalım. İpek bebeklik küvetinin içine yatıyor. Sencer diyor ki ona. Bebeğim kalk. Niye. Başka bir yere gidiceğiz. O zaman bende kendi yatağımı içeri taşırım. Ama Sencer sen beni uyutmadın. Masal okumadın. Sen bebek olamazsın. Sencer başlar İpeği sallamaya. İpek çıkmayınca da zor kullanmaya. Yaka paça çıkarmaya çalışır. İpek çıkar dışarı konuşmuyorum seninle. Dakika dolmadan geri döner. Sencer bebek olmuş, İpek ona araba getirir. Bebeğim sana araba getirdim ama çok hassas. Kırılırsa bi daha oynayamazsın çöpe gider. Onun için sonra vericem. Vakit öğle yemeği vakti . İkindi desek yalan olmaz. Agopun kazı gibi yediler. Üstüne Sencer irmik helvası İpek erik yedi. Salona koştular. Sencer üzerine resim yapılmış A4 kağıtlarını yere saçtı. Ne yapıyorsun öyle oğlum. Boş kağıt arıyorum anne. Annecim arka taraflarınıda kullanabilirsin. İsraf etme. Kaç ağaç kesiliyor bu kağıtlar için biliyormusun. Hayır kaç tane. Binlerce. O zaman bunlarla uçak yapalım. Arkası boş bi kağıt bulup İpek salyangoz çizmeye başladı. Sencer karalama yapıyor daha çok. Pastel boya ile kudurup birbirlerinin kollarını boyadılar.


Valla İpek yaptı anne. Valla ne demek çocuklar. Cevap yok. Sencer tutturdu kahverengiye koyu kırmızı demeye. Oğlum o kahverengi koyu kımızı değil. Hayır anne. İnatlaşmadım bıraktım. Masanın örtüsünü çekip, ne varsa boyalar kağıtlar kalemler yere döküldü, cinlerim tepeme çıktı. Aldım masa örtüsünü yerine serdim. Tüm boyalar kutularına toplanana kadar sizinle başka çalışma yapmayacağım dedim. Kuzu kuzu oturup topladılar. Sonrada onlarla gurur duyduğumu ve doğru bir davranışta bulunduklarını söyledim. Anne saklambaç oynayalım mı. Tamam. Bir Sencer bir ipek bir ben ebe oldum. Bu arada telefonum çaldı. Teyzeyle konuşmama fırsat vermediler. Çizgi film açtım onlara . konuşmam bittikten sonra meyve servisi yaptım. Afiyetle yedik birlikte.
Çocuklar hadi çiçekleri sulayalım kuru yaprakları temizleyelim sonra parka gidelim, üstümüzü değiştirdik. çunkü saat 5. Esnemeye başladılar. 8’e kadar parkta oynatıp sonra uyutmayı düşünüyorum. Umarım öyle olur. İpek kendi kendine eteğini giydi. Etiketi arkaya gelecek kızım. Senceri ben giydirdim. İpek eteğinin altına topuklu terliklerini giydi. Yanımıza yedek spor ayakkabı aldım. Biliyorum ki hanımefendi yarı yolda onları çıkarıp sporları giyecek. Biraz sporlar, biraz topuklu terlikler değişe değişe yürüdük yolda. Bisikletlerini aldılar. Ben onların peşinde, sırtımda çanta. İçinde cüzdan, yedek kıyafet, yiyecek bişeyler ve foto makinası var. Giderken marketten 2 yarım lt onlara su, 1.5 lt de parkta kuma dökmek için su aldım. Bir poşet oyuncak. İçinde 2 kova , kürekler, bir traktör var. Yoldan karşıya geçerken çok zorlanıyorum, bazen de kaldırımda giderken bisikletle hızlı gittikleri için, ellerimde çanta ve poşetle peşlerinden koşuyorum.
Parka vardığımızda bisikletleri kum havuzunun kenarına bırakıp oyuncakları boşaltıyorlar, ıslak kumla kule pasta vs. yapıyorlar, bende bankta oturup izliyorum. Eve dönerken köşedeki dondurmacıdan kendi dondurmalarını alıp yiyorlar.ellerine 1tl veriyorum. Çocuklar yavaş yavaş gitmezseniz sizinle tekrar parka çıkamam. Eve dönüşte doğru duşa , çorapların içinden bile kumlar dökülüyor. Duşumuz çığlık çığlığa. Birbirlerinin üstüne soğuk su tutuyorlar. Birini yıkarken diğeri ahizeyi eline geçiriyor. Benim üstüm başım sırılsıklam. Konu komşu çığlıkları duyuyorsa, bu cani kadın ne yapıyor çocuklara diyordur. Sonra kitap okuma. Çok önem veriyorum uyku öncesi. Beraber uzanıyoruz yatağa, kimi zaman bir elim onların üstünde ten temasında, kimi zaman kolumun altına alıyorum. Kitabın resimlerini görmek istiyorlar, ben okuyorum. Bazen ağzımı kapatıyorlar. Onlar ezberden okuyor. Öylece dalıyorlar uykuya . Tek hikayede gittikleride oluyor, 3 kitap bitirip daldıklarıda…

31 Ağustos 2012 Cuma

Böcek inceleme kavanozu

BİLİME İLK ADIM , MERAKLI MİNİKLERE
SADECE 9 TANE VAR KUTULU SIFIR
Özellikleri ; Büyüteç iki yönlü ve ayna tarzında inşa edilmiş. Üst kısmı çıkarılabilir. Alt ve üst tarafından küçük hayvanlar, böcek ve bitki gözlem sağlar.

Satıyorum
28,00TL + KARGO

19 Temmuz 2012 Perşembe

günün içinden

Bu sabah İpek, anne bak bebeğimin saçlarını kestim dedi. Ben balkonda çamaşırları toplarken. İpekçim onun saçları senin gibi uzamaz ki. Kestiğin gibi kalır. O yüzden kesme. Tamam dedi bıraktı. Sencer ise mutfakta akşamdan kalan irmik helvasına yumulmuş. İpek bebeğini süsledi. Başına tacını taktı. Sonrada fotoğrafını çekti. Mutfağa girdim öğle yemeğini hazırlamak için. Çocuklar bilgisayardan hafıza oyunu istediler, açtım. Sırayla oynuyacaksınız. Kavga etmek yok. Tamam dediler. İpek hafıza oyunu, Sencer pasta oyunu. Bıraktım gittim, geri döndüğümde Sencer hakimiyeti eline almış İpeğe oynatmıyor. Sencerle konuşup İpeğin istediği oyunu açtık. Sonra meraklı miniğin kartlarıyla hafıza oyunu oynamayı öğrettim, hem de bilgisayarda ki gibi uçurarak. Daha önce bu kartlarla oynamak istememişlerdi. Şu ahşap trenler harika, onunla uzun zaman geçiriyorlar. Demiryolunu kuruyorlar. Derken yine birbirlerine giriyorlar. Bu durum beni çökertiyor, ne zaman bitecek bu kavgalar. Anne sihirli okul otobüsünü aç. Tamam biraz onu izliyoruz. Bitince esintili pencereden dışarı seyrediyoruz . Aşağıdan iki çocuk geçiyor ellerinde dondurma. Anne dondurma. Buzluktan çıkarıp üçümüzde yiyoruz afiyetle. Sencer abartıyor her zaman ki gibi. Tatlı canavarıdır. Sonra tv den açıyoruz, müzik top listleri dinliyoruz. İpek ütü masasının üstüne çıkıp dans etmek istiyor. Orda olmaz tatlım. Yeterince sağlam değil. Neden bilmiyorum yüksek sesle müzik dinlemeyi seviyorlar. İpek kanepenin üstüne çıkıp dansına devam etti. Reklamlar başlayınca anne buz verir misin. Buzluktan bir kaba buz koyup verdim. İkisinin arasındaki diyologlar şöyle. Buzları ellerine alıp, birbirlerine sürüyorlar. Sonrada çığlık çığlığa soğuuukk. Buz devri canavarı geliyor. Sencer hadi gel anneyi korkutalım. Onları kovalamamı bekliyorlar. Böö yaptım kaçıştılar.Sonra beni kumaştan kemerle bağladılar. Ama benim suçum yok. Hayır seni kelepçeleyip polise götürücez. Yorgunluktan yatasım var, hazır bayılmışken bu fırsatı kullanayım. Onlardaki enerji bitmez. Bu seferde oyun parkının içine yastık doldurdular, kenarlarına çıkıp atlıyorlar. Kurtar beni İpek okyanusa düştüm. Anne sende bebeğimi al köpek balığı yiyecek. Tamam canım ben onu güvenli bir yere götürürüm. Köpek balığı yakalarken oyun ip çekmece oyununa döndü.sonrada senin ipin benim ipim kavgasına. Uzmanlar der ki çocukların kavgasına karışmayın. Gene ben kötü oldum. İkisi başladı oynamaya.araba yarışçılığına. Sonra 1 saat kadar çizgi film izlediler, bende uzandım. Çünkü gün boyu peşlerinde koşmaktan hiç enerjim kalmadı. Sonra açtım Disney happy bırthday cd si. Yatağın üstünde zıplayıp dans ettiler. Birbirleriyle çarpışıp canları yanana kadar. Mısır gevreği istediler, olmaz önce yemek. Akşam yemeğini hazırladım, yanına mısır gevreği de koydum hep beraber yendi. Vukuatsız mı geçti. Hayır. Nerde o huzur. Sessizlik. İpek mısır gevreğine süt döktü. Doymaya başlayınca masanın üstüne dökmeye başladı. 2 defa uyardım. Üçüncü de sabrım taştı. Elini sıkıp yapmamasını söyledim. Başladı ağlamaya. Döktüklerini toplayana kadar mutfaktan çıkamayacağını söyledim. Bir süre ağlamaya devam etti. Ben bulaşıkları topladım. İyice dağıtmaya teşebbüs etti. İpek daha çok kızıcam şimdi dedim. Kendi haline bıraktım, toplamaya başladı. Anlattım davranışının yanlış olduğunu. Bir süre sonra unutup mutfaktan gülerek çıktık. Bu arada Sencer balonunu doldurduğu suyla aktarma yaptı.

Balonu şişenin ağzına takti. Şişeyi ters çevirip içindeki suyu balona boşaltmak istedi ama su balonun içine akmadı. Neden dolmuyo anne. Sanırım balonun içinde hava yok onun için boşalmıyor. İpekle beraber bir olup birbirlerini ve eşyaları ıslatmaya başladıklarında suyu kaldırdım. Sonra kitap okuyalım dedim uyumadan önce, Sencer yattı yatağına tamam anne dedi. İpek gelip gidip onu uyutmadı. Birbirleriyle yatakta tepinip durdular. Sonra baba geldi. Böl yönet taktiğini uygulayalım dedik. Biri onda biri bende. Bu sefer ikisi de babayla uyumak istedi. Bence kendi hallerine bırakalım dedim. Alvin ve sincapları açtık onlara başka odada, babayla ben dün akşamdan yarım kalan dünyalı filmini izledik. Bu arada içerden gene kapışma sesleri geldi. Sencer İpeğe vurmuş. Babası kulaklarını çekti, ağlaya ağlaya koştu yatağına öylece uyudu. İpek Alvin bittikten sonra, babayla annenin ortasına yatıp uykuya daldı. Bizde iki soğuk bira, bir kase fıstık eşliğinde The change up filmini izlemeye. Ben filmin ortasında sızmışım. Kalan yarısı ertesi akşama artık…

17 Temmuz 2012 Salı

5 bıldırcın, 1 tavşan, 2 japon balığı ;elde var sıfır


Geçen sene mart ayında 5 bıldırcın gelmişti evimize . Yazmıştım o gün yaşadıklarımızı. Evde 1-2 ay baktıktan sonra hem çocukların sürekli ellerine alıp sevmek istemesi,  hem de bakımına yeterince vakit ayıramamaktan dayıların bahçesine götürdük. Baba ve dayı onlara kafes yaptı. Böylece hergün değil dayılara geldikçe sevdik ve yumurtalarını topladık.  Bizim evdeki sevgi selinden kurtulunca yumurtlamaya başladı bıldırcınlar. 1 seneyi geçti. Dayıya geliş gidişler seyrekleştikçe dayının başına yıkmış olduk tüm bakımını. Sonunda havalar ısındıkça kokular arttı ve dayı bizimde iznimizi alarak, onları bakabilecek birilerine verdi.  Her şey çok güzeldi. Kendi bıldırcınlarımızın yumurtasını yedik  kış boyunca. Bazen süt ile çırptık, içtik bazen sahanda yumurta yaptık.
Bu arada tavşan da gitti bıldırcınlarla beraber. Teyze kızı Selenin tavşanı vardı. Adı gülpamuk. Kız ismi ama kendileri delikanlıydı. İpek ve Sencer onun da peşini bırakmazdı. Ellerinde peçete az toplamadılar gülpamuğun boncuk boncuk kakalarını. Ellerinden mama, yaprak yedirdiler.
Bu yıl eve sadece 2 japon balığı aldık. Hergün bir tane yem diye tembihledim. Okuldan gelince koşa koşa kavanozun başına geliyorlar. İpeğinkinin adı güneş.  Sencerinkinin adı pilot. Dakikalarca güneş , pilot diye seslenirler, onlarla konuşurlardı.   Bi gün baktık ki yan yatmış balıklar. Acaba ben görmeden fazla yem mi verdi çocuklar yoksa hastalandılar mı . Klozete döküp sifonu çektim. Toprağa mı verseydim .  Yavrular çabuk unuttular, öyle ağlaşma bağlanma falan da olmadı. Belkide yeterince iletişime geçmediler. Balığa bakmak kediye yada köpeğe bakmaktan farklı.  Birgün buda olur. Biraz cesaret, biraz zaman lazım….

19 Haziran 2012 Salı

 ÇİÇEKLER;

Bazen bi ressamın tablosunda
Bazen bi cenazenin üzerinde
Bazen bi yavrunun sevgisinde
Bazen bi arının peteğinde
Bazen bi gelinin elinde
Bazen bi adamın yakasında
Bazen bi sevgilinin aşkında
Bazen bi dağın tepesinde
Bazen bi çocuğun tacında
Bazen bi seviyor bi sevmiyor
Bazen bi bahçenin kokusunda
Bazen bi dostun vefasında
Bazen bi hastanın şifasında
Bazen bi ………..
Dünyada bu kadar çok duyguyu ifade edebileceğin başka bir araç var mı?

19 Nisan 2012 Perşembe

sokak kedileri


İpeğin hayvan sevgisi tavanda. Karşılıksız sevgi bu. Kediler, köpekler, kuşlar, atlar. Hepsi ayrı yazı konusu. Marketten alışveriş yaparken kedi mamalarını gördü ve anne lütfen alıp kedilere verelim dedi. Önce atlatmaya çalıştım. Bir an önce listemizi tamamlayıp çıkmak istedim . Tam kasalara yaklaşırken anne mama almayı unuttuk deyip , beni çark ettirdi. dönüp aldık bir paket balıklı kedi maması. İçimden şöyle dua ettim. Her zaman kalbin sevgiyle dolu olsun bebeğim. Bütün canlılar için. Hem ben değil miyim. Karıncaları, örümcekleri, salyangozları, böcekleri bile incitmeyelim diyen. Penceremin pervazına yemekten artan ekmeklerini koyan. Çiçeklerini sularken yavrularına , en çok suya ,güneşe ve sevgiye ihtiyaçları olduğunu anlatan. Buğday alıp parktaki kuşlara serpen. Açık camdan içeriye giren arı için, dikkat edin arılar sokar yerine, arılar bal yaparı anlatan. Hep bir ağızdan arı vız vızı söyleten.

Bir keresinde babamız, gece yarısı evin karşı kaldırımında miyavlayan yavru kediyi alıp gelmişti. Süt verdi, banyo yaptırdı ve balkonda kutunun içinde sabaha kadar uyuttu. Sabah 6 da doğru dayının bahçeli evine götürdü. Veteriner buldu. Ne yapması gerektiğini öğrendi. Pire tasması alacaktık ama yavrulara takılmıyormuş. Bir süre teyzeyle dayı baktı, çocuklar oynadı. Sonra palazlandı, kaçtı gitti bahçeden birgün.

Aldığımız mamayı sokak kedilerine dağıttık. Pisi pisi deyip yanımıza çağırdık. Önce ürkek yaklaştılar. İpek çömelerek yere mama döktü. koştular kokusuna. Tek tane bırakmadılar. Paylaşamayıp birbirlerine pati attıklarıda oldu.
Hayvan seven insana zarar vermez. Çok zor değil ki başını okşamak, bir kap su koymak, arada bir mama almak veya yemekten sonra çöpleri ayırırken kemikleri ayrı bir kaba toplayıp köpeklere vermek. Hele üstünde etleride kaldıysa. Ziyafet.. Eminönündeki pazarda bu mamaların kilo ile satıldıklarını gördüm. Alırım bittikçe. Çocuklarla sokak hayvanlarını besleriz. İyi bişeyler yaptığını düşünmek nasıl mutlu ediyor insanı..Bunları yazarken aklıma şöyle üzücü bir olayda gelmedi değil. Yıllar önce okumuştum gazetede. 5 yaşındaki bir çocuk ısıran kuduz sokak köpeği yüzünden öldü. Hem yavru hem anneciği için nasıl içim parçalanmıştı. Ne yapacağız o zaman. Ağzının kenarında köpüklü salya görünüyorsa uzak duracağız ve polise haber vereceğiz. Kuduz olsun olmasın ısırılırsak en yakın hastanede aşı olacağız.

5 Şubat 2012 Pazar

Dali'yi keşfetmek


Mevsim normallerinin üstünde, Ilık bir şubat haftasonunda Tophaneye doğru yollandık. Daha evvelki Dali'nin sergisine 3 yıl önce babayla beraber Sabancı Müzesinde gitmiştik. Bu seferki de diğeri kadar kalabalıktı. Bizde kalabalıktık. İki yavruyla. Serginin girişinde çocukların ilgisini ilk çeken şey Dali'nin bıyıkları oldu. Uzun ince ve yukarıya kıvrık. Neden öyle anne. Sanırım resimleri gibi sıra dışı olmak için çocuklar. Sergiyi dolaştıkça, bunlar canavar mı anne. Canavar değil. Sürrealist resimler bunlar. Ben bile gerçek gözle anlayamazken Dali'yi. Çocuklara açıklamakta zorlandım. Onları gezdirmekteki tek amacım yorum yapmak değil sanat farkındalığı yaratmak. İpek aniden bak burada peri var anne. Meleklerin resimleri. Daha neler var. Çekmeceli vücutlar, ağızdan çıkan bacaklar, örümceğe benzeyen kadın, Gala ile akşam yemeğindeki filler ıstakozlar. Anne onları kalemle mi çizmiş. Bazılarını kalemle, bazılarını suluboya, bazılarını yağlıboya ile. Minos adlı resimde anne pipisine bak dedi. Resmin ön ve arkası birbirine karıştığı için anlayamadı . Aslında o omurgasının uzantısıydı. Kürek kemiklerinide memeye benzetti İpek. Saatler ilerledikçe yavrular yoruldu ve oturacak birkaç tabureden başka yer yoktu. Kafeteryada yoktu. Sıkılıp mızırdanmaya başlayınca, tamamını gezemeden , sergi katoloğunu alıp ayrıldık. Organizasyon bir öncekine göre kötüydü. Katolog kitaplıklarındaki yerini aldı. Evde ara sıra açıp sergideki resimlerine bakıyoruz. Her seferinde yeni bişeyler keşfediyoruz.


30 Ocak 2012 Pazartesi

Ev ahalisine limonlu kek

Yavrular mutfak işlerine bayılıyor. Salata, çorba ,yemek,tatlı zamanımız uygun olursa beraber yapıyoruz. Bir bakıyorum almışlar ellerine tencere. Açmışlar bakliyat dolabını. Bir avuç pirinç, bir avuç kuru fasulye, bulgur, mercimek ne varsa. Dolduruyorlar tencereye. İçine su koyuyoruz. Hadi ocağı yak anne çorba pişirelim. Peki diyorum. Hevesleri kırılmasın. Birde başında durup karıştırıyorlar koca kaşıklarla.

Nerdeyse kahvaltıda kendi yumurtalarını kendileri pişiriyor. Önce buzdolabından tereyağını çıkarıyor , biraz tavaya kesiyorlar. Ocağı yakma işi annenin. Sonra yumurtaları kırıp karıştırıyorlar yavaş yavaş ve masaya servis. Kabukları kaçtığı zaman ben alıyorum. Babası da düşkün mutfağa. Bana lütfen usta şapkası al anne. Aşçı demiyor , sanırım Oktay Usta yüzünden. Bir ara babannemiz onun tariflerini alıyordu. Geçen hafta aldım aşçı şapkalarını. Çok sevindiler.
Bazen ekmek pişiriyoruz bazen veriyorum yıkanmış marulları, tere, roka, maydonozu, yeşil soğanı önlerine. Kesme tahtası ve meyve bıçağını. Başlıyoruz salata yapmaya. İpek soruyor, soğan gözümüzü yakar mı anne. Hayır İpekçim taze soğan yakmaz , kuru soğan yakar. Daha önce yemek yaparken yakmıştı, onu hatırlıyor. Kesme işlemi bitince limonları sıkıyorlar sırayla. Zeytinyağı şişesini birlikte gezdiriyorlar üstüne. Afiyet olsun hepimize. Sencerin favorisi mevsim salatası. Havuç ve kırmızı lahana. Parmaklarını yemediği kalıyor. Tabağında tek bir havuç rendesi bırakmaz. Ufak ufak rende kullanmayı gösteriyorum.

Yakında limonlu kek yaptık. Önce yumurtalar çırpıldı şekerle, üstüne diğer malzemeler eklendi. Bir yandan limonlar sıkılıp ilave edildi. Kalıba döktük. Çırpma kasesini parmağınla sıyırıp yalamak, benim çocukluğumdan kalma bir alışkanlık. Her ne kadar , yavrum çiğ hamur yenmez diye kızsalarda, pek tatlı gelirdi bana. Benim yavrular çay kaşığıyla sıyırdılar dibini. 150 derecede 45 dakika sonra mis kokular sardı etrafı. Dışarıda ayaz. Kışın klasiklerindendir. Sıcak içecekler, evde kek kapışması, pijamalarla saatler geçirmek, yatak odasının yastıklarını salona taşımak. Mısır patlatmak. Ohh kışın keyfini düşünmekte varmış….

24 Ocak 2012 Salı

bir pazar günü

Bu pazar babannenin poğaçalarının kokusuna uyandık. Çocuklar önce tuvalete, sonra el yüz yıkandıktan sonra doğru kahvaltı sofrasına. Uzunca bir kahvaltı. Kahvaltı sonrası , Sencer dikiş makinesini açtı. Tekerleğini çıkartmak istedi. Oğlum o makineye sabit onu çıkaramayız. Ayak pedalını istedi. O da sabit oğlum. Anne buraya yapışmış mı diye sordu. Evet oğlum o çıkmıyor.
İpek dedesinden aldığı sekiz küçük şeker için benimle pazarlıkta. İpeğim sadece bir tane ye. Gerisini sakla. Anne lütfen hepsini istiyorum. Kızım dişlerin çürür. Ama ben dişlerimi fırçalıyacağım. O zaman çürümez. Hepsini yersen dişlerini fırçalasan da çürür kızım.

Sencer dikiş kutusunu aldı. İçindeki iplikleri ve iğneleri dağıtacaktı ki. Aklıma onlar için aldığım dikiş iğneleri geldi. Plastik ve ucu küt olanlar. Hadi gelin size iğne vereceğim. Bayıldılar. Yün lif verdim ellerine. Batırması kolay olsun. Etamin olsa daha iyi olurdu. Yarım saat sürdü dikiş faaliyetimiz. Sencer fotoğraf makinesini aldı. Şak şak her yeri çekmeye başladı. Anne bak radyomu çektim. Tamam oğlum. İpek, anne aklıma bir fikir geldi. Ne geldi kızım. Sencer eğer fotoğraf çekerse, baba geldiğinde aa bak İpek dikiş dikiyor der. Büyümüş mü der. Bende evet derim anne.

Anne bu güzel olmadı. Büzgülü dikmişsin İpek. İlk defa dikiyorsun. İleride daha iyi olacaksın. Sencer iğnesinden ipliğini çıkardı. İpek halının püsküllerini dikmek istedi. Orası olmaz tatlım. Anneee elime iğne battı. Dikiş dikerken olabilir kızım. Bir yandan ağızlarında şarkı. Oh mac donadls had a farm. İa ia ooo. Bir makarayı feda ettim onlara. Bir elinde makas bir elinde ip. Terziler yoğun çalışıyor. İpek, anne bak bana mektup geldi. Elindeki ipi göstererek. Nasıl yani kızım. Zarfın nerede .. Şakadan anne. Peki kızım.
İpek ,anne ben suluboya yapacağım.Sencer, İpek bende yapmak istiyorum. O zaman herkes kendine boş bir kağıt alsın. Suluboyanın içindeki renkleri saydılar. Sencer resmini anlatır. Anne bunlar mikropların izleri ve bunlarda ejderha. İpek bay mikropun mu. İpek anlatır resmini. Bunlar köpeğin ayak izleri Sencer. Bu arada ipek hapşırır. Çocuklar hapşırırken ağzımızı kapatalım lütfen. Sencer resmini kaldırdı çöp kutusuna attı. Neden attın oğlum. Çok ıslandı anne. Atma annecim asarsak kurur. Onu sergileriz. Tamam. İpek resmine devam ederken Sencer kağıt kesmeye geçti hatta suluboya fırçasının kıllarının bir kısmını da. Oğlum resim yapamazsın fırçayı kesersen; tamam anne. İpek, anne Sencerin burnu aktı. Hemen peçete getirdim. Silme anne. Oğlum mikroplar var burnunda. Tamam o zaman sil. Onları çöpe atalım. Sencer suluboyayla parmaklarını boyadı ipek tırnaklarını. Oje sürüyormuş öyle söyledi.

İşleri bitince ikiside koştu banyoya ellerini yıkamaya. Çocuklar üstünüzü ıslatmadan. Kaselerini zi ve fırçalarınızıda yıkayın. Suyla oynamaya bayılıyorlar. Bi gittim ki yanlarına; kaseyle lavobanın deliğini kapamışlar. Lavoba su doluyor. Çocuklar hemen suyu kapatın ve israf etmeyin. Koştular peşimden geldiler. Anne bak üstümüzü ıslattık. Soyundular. Çıplak çıplak diye yatağın üstünde zıplıyorlar. Çıplak çıplak oynanmaz, hem mikrop kaparsınız hem de üşütüp hasta olursunuz. O zaman atlet külotla oynayalım. Tamam öyle olur. İpek hemen beni destekler . Anne ben kusmuştum, gene hasta olurum giyinmezsem değil mi. Evet tatlım. Giyindikten sonra, yatağımın üstünde zıpla zıpla düş oyunu. Sonra yastık savaşı. Sencer baykuş gibi ötüyor. İpek, anne ben daireler olan çorabımı giymek istiyorum. Benim verdiğimi istemiyor. Beğendiği elbiseyi de giyiyor üstüne. Sonra İpek geometrik şekilleri aldı çalışma dolabından. Sencer trenlerini . İkisi de kendi halinde meşgul. Biraz sonra İpek şekillerini toplayıp yerine kaldırdı. Eline yarabantı geçirmiş. Sencer, anne o benimdi. Söyleseydin İpeğe alma diye. İpek cevap verir unutmasaydın Sencer. Sencer elindeki ipi sandalyesine doladı doladı. İpek dedi ki , canavarlar girmesin diye mi doluyorsun.
İpek, makineden çamaşırları çıkarırken elbiselerini ve külotlu çorabını görünce hemen onlara sarılıp öptü. Bayılıyor çünkü elbise ve çeşit çeşit külotlu çoraplarına. Sonra kitaplığından bir kitap seçti. Yapanın ambulans kitabı. Hadi anne onu okuyalım. 2 kere okuduk. Üstünede counting lıttle ındıans ı okuduk. Uyku sinyalleri almaya başladım. Saat yarım oldu. Önce yemek yedirmeliyim. Üstüne ıhlamur ve şurup ve sonrada uyku. Bubi tuzakları gibi Sencer her yeri makarayla doladı. Ben yemekleri ısıtırken İpeği mutfaktaki sandalyeye bağladı. İpeğin emniyet kemerini bağlamış. Onlar yemeklerini yediler ve çizgi film seyretmeye başladılar. İpek Mickey Mouse ın Klüp evini seyrederken uyudu. Saat 14:00. Sencer de uyudu ıhlamurunu içerken. Biberondan içiyor. Okulda biberon yok. Biz büyüdük diyorlar. Eve gelince anne sütümüzü biberonla ver. İkisi de uyuyunca çocukları halaya bırakıp babanne ile pazara çıktık. Haftalık meyve ve sebze alışverişini yapmak için. Marketten sebze almayı sevmiyorum. Pazar daha alıcı daha nostaljik benim için. Hem çeşit çeşit .
Dörtbuçukta geldik eve. Akşama kabak tatlısı ballı cevizli. Hemen çocukları kaldırdım. Erken yatmazlar bu akşam. Sabaha da erken kalkamıyacaklar. İpeği uyandırırken aldığım tokaları gösterdim. Sencer de uyanırken patates püresi istedi. Öğlen yatarken onu yemişti. Bolca yıkayıp ikisinin de ellerine Amasya elması. Açılsınlar diye bekliyorum. İpek anne bak ne şeklinde ısırdım. Kalp olabilir mi tatlım. Hayır anne sekiz şeklinde. Evet ben onada benzetmiştim.
Sencer durup dururken bok dedi. Oğlum çok kaba bir kelime. Kullanmanı istemiyorum. Bana gülerek baktı. İpeği alıp ayrıldım yanından. İpek yapbozuyla Sencer arabalarıyla oynamaya devam etti.
İpek annee. Efendim kızım. Havuç tobiyi okuyalım. Gözleri çıkmıştı kitabın. Oynayan gözlerden yapıştırdık. Sencer bu arada Legoların kutusunu devirdi. Oğlum yavaşça koy yere. İkisi beraber kule yapmaya koyuldular. Bir süre sonra İpek bloklarını Sencerinkilerin üzerine koydu. Sanırsın kan davası. Sencer onun bloklarını yıktı. Sonra evin içinde kovalamaca. Çocuklar kavga etmenizi istemiyorum. Güzel güzel oynayın. O sırada baba aradı. Yarım saat sonra evdeyim. Sencer telefonumu aldı. Hadi bana sayıları göster. Olmaz oğlum telefon elimizde oynamak için zararlı. Anne benim canım sıkılıyo dedi. Ne oynayalım oğlum. Zıplayalım. Tamam . Hep beraber yatağın üzerine çıktık. Önce Sencer kucağımda. Sonra onu indirdim İpek kucağımda. Bu arada dizlerim kesildi zıplamaktan. Çocuklar ben biraz dinleneyim dedim. İpek dizlerimi ovdu. Yatağın üzerinde dönerek koşarsak ,bacaklarımızın ağrısı geçer dedi. Sonra Sencer öldüm dedi ve yatağın üzerine yüzüstü yattı. Sonra tekrar aldım kucağıma onları. Zıplamaya devam. Öyle mutlu oldular ki. Benimde aklıma bir fikir geldi. Hadi şarkı açalım. Müzik eşliğinde zıplayalım. Sencer koştu radyosunu getirdi. İpek bilgisayara koştu. Ali babanın çiftliğini açalım diye. Radyo kanalları iyi çekmeyince bilgisayardan çocuk şarkıları açtık. O sırada baba geldi. Büyük bir köy ekmeği getirmiş. Plastik iğnelerini babalarına gösterdiler. O sırada ekmeğe de batırmak istediler. Olmaz iğneyi ekmeğe batıramayız. İsterseniz kürdanları batırabilirsiniz.
Sonra onları babaya bıraktım. İpek köpek olmayı çok seviyor. Beline ip bağlatıyor ve onu tasmasından tutup evin içinde dolaştırmamızı istiyor. Sencerin elini yaladı. Patileriyle el yakmaca oynadılar. Bir ara beni alıp at yaptılar. Oh zor kaçtım ellerinden. Ah boynum diye diye. Birara baktım dede ve babayla beraber Kemal Sunalın filmini izliyorlar. Hayatım bu çocuklar için uygun değil demeye kalmadan film bitti. Zaman hızlıca geçti. Yarın sabah okula gidecekler. Akşamdan kıyafetlerini hazırladım. Bir de beğenmeme durumları var. Babanneyi sabah çileden çıkarıyorlar. Onun için seveceklerinden emin olduğum kıyafetleri hazırlıyorum. Üçü beraber koyun koyuna uyumuşlar. Saat 10:30 da. Bende son rötuşları yapıp, oyuncakları ve ufak tefek dağınıklığı toplayıp, gece yarısı olmadan cumburlop yatağa. Öncesinde babasının koynunda uyuyan prensesi yatağına yatırarak tabi…

18 Aralık 2011 Pazar

okula başlarken


Babanın işyerinin kreşine başladılar. Yığınla yuva gezmeden, en iyi yuva kriterlerini araştırmadan, aniden başladık. Babanneye biraz mola vermek adına. Bir hafta izin aldım. Çantalarımızı, kırtasiye malzemelerimizi, pijamalarımızı, nevresimlerimizi hazırladık. Tüm haftasonumuz alışverişle geçti. İpek ve Sencer çok heyecanlıydılar. Akşamdan çantalar hazırlandı. Sabah Sencer erkenden uyandı. Ben okula gideceğim diyerek. İpeği uyandırdık. Evden çıkarken sorun yaşamadık. Sokağımızdan yürürken büyüklerin okuluna baktık. Çok sevdikleri komşu kızı Aslı hakkında konuşmalar yaptık. Aslı servise binip okula gidiyor şeklinde.

Sencer ilk yarım gün öğlen diğer çocuklarla beraber yatmak istemiş. Öğretmeni sen bugün gideceksin,yatağın daha gelmedi demiş. Olsun ben yerde yatarım demiş, herkesi güldürmüş. Ertesi sabah kahvaltıda öğretmenlerinden yardımcılara herkes onu anlatıyor. Uyumlu,eğlenceli, arkadaşlarına şakalar yapan. Umarım önümüzdeki haftalarda böyle devam eder. Tecrübeli arkadaşlardan duyuyorum ki bazı çocuklar sonradan gitmek istemiyor olabiliyorlarmış. İpek ilk iki yarım gün iyiydi.
3.gün kapıdan bırakırken de iyiydi. O gün tam gün kalacaklardı. Öğlen uykusunda arızayı çıkarmış. Evde bile uyumaz zaten.

4.gün kapıdan içeri bile girmek istemedi. Öğretmeniyle konuştum. İpek uyumaz. Uyumazsa yatağında oturur , bir süre sonra alışacak demişti. İpeğin başında bırakacak bir öğretmenin olmadığını, kendisininde idarede işi olduğunu, bazen toplantısı olduğunu, sınıftada yalnız bırakamayacağını söylemişti. İçime oturdu bu laf. Biz alternatif eğitim sistemleriyle ihtiyaçların bireyselliğinden söz edip uygulamaya çalışırken hayatımıza. İpek ile bahçede oturduk biraz. Sıkı sıkı sarılıp birbirimize. Daha sonra birlikte kahvaltıya razı oldu. Sütünü içti. Kahvaltısını bir güzel etti. Bende çayımı içtim bu arada. Sencer sınıfa çoktan çıkmıştı. Hadi gel Sencer’e bakalım dedim. Elimi sıktı beni bırakmamak için. Konuştum defalarca , seni dışarıda bekleyeceğim. Öğlen uyutmayacak öğretmenin. Sonrada almaya geleceğim. Susmadı. Bunu gören Sencer de arkadaşlarıyla oynarken yanımıza gelip boynuma sarıldı. Neyse ki onu çabuk ikna edip arkadaşlarının yanına gönderdim. İpeği öğretmeni aldı kucağına. Benden dışarı çıkmamı istedi. Yoksa alışmaz dedi. İçimi çeke çeke döndüm arkamı. Lütfen sakinleşmezse beni arayın. Yakınlarda olacağım dedim. Çok üzgünüm. Acaba yanlış mı yapıyorum. Oryantasyon 2-3 hafta sürmez mi. Ne biçim bi yer burası. Bu okul velileri bina içinde tutmak istemiyor sanki. Benden başkada veli yok. Biz bir hafta geç başladık. İçimden herkesin çocuğu alışmış demek ki diyorum. Daha bir sene önce , bir anaokulu kapısında hiç tanımadığım bir çocuk için zırıl zırıl ağlamıştım. Annesiyle beraber İçeri girmemek için direniyordu ve öğretmeni aldı kucağına ağlıya ağlıya. Olur mu böyle şey demiştim . Bugün aynısını ben yaptım. Kızım ağlarken çıkıp gittim. Yakındaki bir ilkokulun bahçesine oturdum. Güya kitap okuyacaktım. Aklım yuvada. Öğlen öğretmeniyle konuşacağım tekrar. İpek karanlıktan korkuyor. Uyku odasında perdelerde çekili olunca. Akşama kadar oturdum okulun bahçesinde . Beni arayan soran yok. Çıkış vaktinde güle oynaya aldım onları. Nasıl geçti dedim öğretmenine. Beni aradımı gün içinde. Hayır , sizi hiç sormadı dedi.

5. Gün sabah sorunsuz uyandık ancak Sencer okula gitmicem parka gidicem diye tutturdu. Üstünü giyinmedi, yüzünü yıkamadı. Söz veriyorum oğlum, okuldan sonra parka götüreceğim. Binbir iknayla banyoya götürünce iyice ağladı. Tuvaletini yaptır, yüzünü yıkat, dişini fırçalat. İpek banyoda işini bitirip hemen üstünü giyindi. Ben yanında olduktan sonra sorun yok. Bazen birbirlerinden gördüklerini yapıyorlar. Biri ağlıyorsa veya herhangi bir konu için direniyorsa diğeride onu taklit ediyor. Anne neden okula gidiyoruz diye soruyor İpek. Açıklamaya çalıştım. Okulda bir sürü arkadaşınız var. Biz onları hergün evimize çağıramayız. Oysa okulda hergün onlarla oynayabilirsiniz. Hem öğretmenin benden çok daha fazla oyun ve şarkı biliyor. Bu arada Sencer giyinmeyince , sen babanneyle evde kalıp parka gidebilirsin, ben İpekle çıkayım dedim. Koştu geldi yanıma ağlayarak. Asansörün kapısında giyindi. Dışarı çıkınca çevreyle ilgilenmekten ağlamayı kesti. Hep beraber servise binip, okula geldik. Kapıdan bırakıp çıkmam gerek ama nafile. Kahvaltıya beraber indik . Orada vedalaşıp ayrıldım. Akşam sizi almaya geleceğim. Yavrular feryat figan yine. İlkokulun bahçesine gittim dünkü gibi. Daha evvel çocuklarını anaokuluna başlatan arkadaşlarla telefonla konuştum. İyi geldi bana. Birkaç tane anaokulu öğretmeni arkadaşım var. Onların fikirlerini aldım. Ağlayan çocuklarla ne yapıyorsunuz diye sordum. Yavrularımın güvenini, huzurunu örselemek istemiyorum. İznim bitince ne olacak. Babaanne ve dede sabırlı kararlı davranabilecekler mi . annelerin işi zor. Tüm ihtimalleri düşünmek, stratejileri planlamak, uygulamak. Yarın sadece servise bindirmeyi planlıyorum. Ben evde kalacağım. Bu seferde servise binmemek için direnecekler biliyorum. Tüm bunları düşünürken oturduğum okul bahçesinde yeniden andımızı, İstiklal Marşını dinlemek eski günlere götürdü beni. Burada çocuklar pet şişeyle futbol oynuyorlar. Oyuna öyle dalıyorlar ki zilin çaldığının bile farkında olmuyor bazıları. Birinci sınıflarda pek küçük göründü gözüme.

6,gün Onları servise yalnız bindirecektim ama evden çıkmak problem olunca , bahçede beklemeye söz verdim. Hep beraber bindik servise. Okula gelince içeri girmedim bahçede kaldım. İpek büzdü dudaklarını, öğretmeni aldı kucağına, bana da beklemene gerek yok dedi. Ben dayanamadım tabiî ki . Oturdum yakınlardaki çay bahçesine, başladım ağlamaya. Okulluyuz ama bi sevinemedim şu işe. Burası birkaç masalık ufak bi yer. Oturanların hepsi veli. Karşıdaki okula giden çocukların anneleri. Onlarda benden yani. Tesadüfen beni ağlamaklı gören bir anaokulu öğretmeniyle konuştuk. Bizim okuldaki öğretmenleride tanıyormuş. Kendi uygulamalarından bahsetti. Bizim kreşin öğretmenlerinden biri geldi. Onunla da konuştuk. Rahatladım kısmen. Tüm gün oturdum bahçede. İpek çıkınca beni bahçede bulmalı. Söz vermiştim ona. Akşam sorun yok. Mutlu çıkıyorlar.

7.gün Sabah düdük çalıp kaldırdım onları. Babanın askerden kalma düdüğü. Koğuş kalk şeklinde. Yataklarından kalktılar ama salona gidip yeniden yattılar. Dakikalarca dil döküp, üst değiştirip çıktık evden. Sencer düdüğünü aldı yanına ipek stikerlarını. Ağlayarak bindirdim servise. Bu sefer ben gitmedim. Akşama alacağım deyip kenara çekildim. Dayanamayıp nasıl olduklarını öğrenmek için öğlen okula gittim. Müdürle görüştüm. Nasıllar dedim. İyiler dediler. İpeğin uyumak istemediğini yineledim. Bir hafta daha gelsin. Eğer düzelmezse , okulda haftada iki gün pedogog var. Randevu alıp görüşelim dedi. Bugün son izin günüm. Pazartesi baba ve babanne bindirecek servise.
8.gün İlk haftasonu tatilinden sonra İpek yine arıza çıkarmış. Babanne ve dede servise bindirip eve dönmüşler. Grip halleri ilerliyor. İlk haftadan kaptık şifayı. İşteyken okulu arıyorum. Sorun olmadığını söylüyorlar. Ne zaman var dediler ki sanki. İçim rahat değil ama yapacak bişey yok. Akşam babanne ve dedeyle güle oynaya eve dönüyorlar.

9.gün öksürük artınca doktora götürüyor babanne ve dede. O gün evdeler. Amoklavin, Peditus, Brıcanıyle başlıyoruz.
10.gün Babanne ve babanın arzusuyla bir gün daha evde kalıyorlar. İlaçlarını içip evde dinleniyorlar. Bana kalsa alışma evresi dolayısıyla okula gönderirdim.
11.gün Sabah yine direniş. Dede Sencer ile gidiyor. İpeği motorla babası bırakıyor. Servise binerken ağlıyorlar .Bu sefer ikiside. Baba söz veriyor. Öğlen görmeye geleceğim . Baba gidiyor öğlenleyin. Bizde söz sözdür. İpek öğretmeniyle yemekten çıkarken babayı görüyor. Başlıyor ağlamaya. Tekrar sınıfa dönmüyor. Öğretmeni hem babayı uyarıyor hem İpeği. Bugünlük sana izin veriyorum ama yarın sabah bekliyorum diyor İpeğe. Babaya dönüp, sözlerimizi akşam verelim diyor. Sencer çoktan uyumuş.Akşam Senceri dedesi tek karşılıyor. Baba soruyor İpeği aradın mı oğlum. Cevap hayır.
12.gün yine tepkililer. İşyeri servisindeyken beni arıyorlar. Onlarla telefonla konuşup ikna etmeye çalışıyorum. Babaanne ve dede servis öğretmenine teslim edip ayrılıyorlar.
13.gün bu hafta sonu okula vermek üzere vesikalık fotoğraflarımızı çektirdik. Önce İpek ağlamaklı oldu poz verirken ama bir poz yakaladık. Sencer hiç çektirmedi. Yüzünü koynuma gömüp ağladı. Ertesi gün Sencer’e bir hikaye uydurdum. Araba ve iş makinelerini kullanırken ehliyetimizin olması gerektiğini biliyor. Ona ehliyetimi gösterdim. Kepçeye binmek istiyorsan sana ehliyet almalıyız. Ama önce resim çektirmeliyiz . Razı oldu beyefendi. Birgün önceki çocuktan eser yoktu. Güle oynaya çektirdi resmini. Babası onlara bilgisayarda ehliyet hazırladı. Print alıp laminasyon yaptık evde. Pazartesi günü , ilk defa sorunsuz servise binmişler. Ohh dedim. Devamı gelir inşallah. Öğlen uyumamış. Sen ne yaptın kızım çocuklar uyurken. Resim yaptım. Çizgi film seyretmedim dedi. Sevindim.

14.gün güzel gelişme. Ağlamadan hazırlanıp çıkmışlar. Akşam çantalarında not kağıdıyla geldiler. Haftasonu ilk veli toplantımız ve okulla birlikte ilk tiyatro gösterisinin duyurusu. O akşam uyutmak için yanına uzandığımda, sen işe gidiyosun benim okulda canım sıkılıyor dedi. Yine aynı şeyleri anlattım ona. Okulda birsürü arkadaşı olduğunu , birlikte oyunlar oynayacaklarını vs. vs.
15 ve 16.gün. Okula giderken sıfır sorun. Sencer tiyatroda ağlamış. İpek çiçek olmuş. Sencer sıkılmış korkmuş, onun için ağlamış. İpeğin yalancısıyım ben. Dedenin verdiği şekerleri kesmek lazım. Cem ve ben yavrulara hiç şeker almadık. Hala ve dede , bazen eş dosttan gelenler olmasa da ağız tatları oluşmasa. İpeğin tatlıyla pek arası yok. Arkadaşlarına dağıtmak için cebine koyuyor.
18-19-20.günler: Doktor kontrolüne gittiler. Burun sprayi vermiş. İpek yanına bile yaklaşmıyor. Sencer oyun niyetine sıkıyor. Sabah ikiside okulu seviyorum diye kalkıyorlar. Töbe töbe rüyalarına bişey mi girdi. Tüm aileye ağız birliği ettirdim. Sorun çıkardıklarında böyle böyle konuşacaksınız diye. Babayla dedikodu metodunu uyguladık. Çocukken okul günlerimizden konuştuk.
Veli toplantısında öğretmenimiz İpeğin kızlarla arasının iyi olduğunu, Yeme ve uyku konusunda sorunun kalmadığını söyledi. İpeğin oldukça anaç bir çocuk olduğunu ve ağırdan geldiğini , Sencer uzaklaştığı zaman İpeğin onu aradığını ama İpek ortada olmadığı zaman Sencerin onu aramadığını söyledi. Öğretmenimizden eğer İpek uyumak istemezse ona alternatifler sunmasını istedim. Resim yapmak, film seyretmek veya büyük sınıfların yanında oturtmak gibi. Velilerden biri itiraz etti. Olmaz öyle ayrıcalık diye. Çocuklar farklı muamele karşısında kendilerini kötü hissederlermiş. Has bin allah. En iyisi baş başa konuşmak. Müze,sergi,tiyatro gezilerinden bahsettik. Biraz branş derslerinden. Dans, müzik, halk oyunları, drama gibi. Bunca şeyi yarım güne nasıl sığdırıyorlar, öğleden sonra uyku ve ikindi kahvaltısıyla bitiyor zaten. Birde takip ettikleri dergi çalışmaları var.
21.gün sabah kusma ve ateşle uyanıyorlar. Okula gitmiyorlar . Tekrar doktor ve ilaçlar.

Bundan sonra birbirini kovalayan günler. Tam ikibuçuk ay oldu. Bazen hasta oldular bazen huysuzluk yaptılar bazen keyifle gittiler. Akşam sürpriz gününün hediyeleriyle, faaliyetlerle geldiler eve. Bazen topladıkları çiçekleri getirdiler bana. Herşey tozpembe değil tabi. Tükürmeyi ve ohaa demeyi öğrendiler. Deniyorlar beni. Bunların çok kaba davranışlar olduğunu söyledim ve üstlerine gitmedim. Genel olarak alıştılar . Kimi zaman ben bile sabah kalkıp işe gitmek istemiyorum. İkinci bir veli toplantısı yaptık bu arada. Utangaçlıklarından , göz teması kurmaktan kaçındıklarından bahsetti öğretmeni. Sanırım Pepeyi taklit ediyorlar. Evde trt çocuk kanalını sildik. Pepeden , keloğlandan hiç hoşlanmıyorum. Hele kollarını kavuşturup küsme hallerinden. Bende daha fazla dikkat ediyorum göz temasına. Yabancıların yanında kısa bir süre utangaç tavırlar sergiler sonra alışırlardı. Demek ki biraz daha cesaretlendirmek , sosyal becerileri desteklemek lazım. Sencerin gözlerinde kayma olduğunu söylemişti öğretmeni. Hemen gittik doktora. Yalancı şaşılıkmış. Burun kökü yapısının geniş olduğundan kaynaklanıyormuş. Başka bir doktordan daha randevu aldım iki ay sonrasına. Yılda bir kontrol şart.

Genel olarak okullu olmak güzel. Kim ne derse desin. Tüm gün babanneyle evde oturmaktansa okulda arkadaşlarıyla paylaşmayı, sıra beklemeyi, toplumsal kuralları , teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, oyunlarla etkinliklerle sorumluluğu, saygılı olmayı ,çevreyi korumayı, temizlemeyi öğreniyorlar. Anaokulunun bundan sonraki okul notlarına hiçbir katkısı yok ama hayat başarılarına yüzde yüz etkisi var. Öğretmenimize kalbim sıcak bakıyor. İçtenliğinden, samimiyetinden bi şüphem yok. Bu hem benim çocuklarım hem de tüm çocuklar için sevginin,şefkatin,ilginin geri dönüşümü demek. Mesleğinede aşık. Bir aksilik olmazsa 3 yıl beraberiz.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Büyüyorum,eğleniyorum,öğreniyorum/ 4 ELEMENT

Birkaç gün öncesinden Tübitak’ın 4 element kitabını okuduk.

Bugün size yaşamamızı sağlayan 4 elementi anlatacağım. Ateş, toprak, su ve hava.
Ateşi temsilen bir mum yakıyoruz Elini yaklaştırdığında ne hissediyorsun. Fazla yaklaştırırsan yanarsın. Sıcak değil mi? Biz elektrikler kesildiği zamanda mum yakarız. Ateşin hem ısısından hem ışığından faydalanırız.

Havayı temsilen bir balon şişirdik. Burnumuzdan derin bir nefes çekip ağzımızdan verdik. Uçurtmalar, kuşlar, uçaklar, sinekler hava sayesinde uçar.

Suyu temsilen birkaç buz ve 1 bardak su aldık. Susadığımız zaman su içeriz. Başka ne yaparken su kullanırız. Banyo yaparken, çiçekleri sularken….Buzlar eridiği zaman su haline geçiyor. Su tüm canlılar için önemli. İhtiyacımız kadar kullanmalıyız.

Toprağı temsilen bir kase toprak koyduk masamıza. Önce avucumuza alıp inceledik. Toprağın altında neler var biliyormusunuz? Karıncalar, bitki kökleri, solucanlar, köstebekler…Peki ya üstünde. Ağaçlar var. Toprak, yağmur sularını içine emer ve ağaçlar kökleriyle bu suları çekerler. Nasıl dediler. Toprağı 2 kaseye bölüp, bardaktaki suyu yavaşça içine boşalttım. İşte toprak suyu böyle çekiyor.
Ve finalde toprakla suyu iyice karıştırıp, çamurla oyun oynadık.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

İpek ve Sencer'den inciler

<*> Sencer yerde mandalina kabuğu bulur ve ağzına sokar.
İpek: Sencer onu yeme, o yiyecek değil.
<*> İpek anne boya verirmisin der. Tamam kızım hemen veriyorum kuru boyalarını. Hayır anne ıslak boya ver.
<*> Balkondan yıldızlara bakıp twinkle twinkle little star şarkısını söyledik.
İpek: Onlar dans etmiyorlar.
Sencer: Çünkü onların gözleri yok.
<*> İpek ve Sencer banyo yaparken odaya havlu almaya gittim. Döndüğümde;
İpek: Anne neden kapıyı çalmadan girdin. Şimdi çık ve tekrar gir. Anne: Affedersiniz kızım. Unuttum. Bi dahaki sefer çalacağım.
<*> İpek tuvaletini yaparken kapıyı çaldım, girebilirmiyim.
İpek: Müsait değilim anne.
Anne: Arkamı dönüp giderken. İpek: Anne geeel bitti.
<*> İçimden sinir bozucu bir konuyu düşünürken;
İpek: Anne sen neden kızgın görünüyorsun
Anne: Yoo ben kızgın değilim.
İpek: Kaşlarını çatarak bana baktı ve peki neden böyle bakıyorsun.
Anne: Pes. Bunlardan hiçbirşey saklanmıyor.
<*> Eşofmanla mahalle marketine giderken,
Sencer: Çıkar bunu.Bununla dışarı çıkılmaz. Kot pantolonumu giyiceem. Sende giy pantolonunu.
Anne: Üstümüzü değiştirmeden evden çıkamadık.
<*> Çocuklar siz kime oy vereceksiniz?
İpek: Atlıkarıncaya
Sencer: tiyatroya
<*> İpek sen ne yedin?
İpek: Çorba
Anne: Çorbanın içinde ne vardı
İpek: Ekmek
<*> Sabah 06:00
İpek: Anneeee
Anne: Efendim kızım
İpek: Beni kucağına al
Anne: Ne oldu kızım, rüyamı gördün
İpek: Hayır anne, tırtıl gördüm
Anne: Yaprağın üstündemi
İpek: Hayır kolumun üstünde
<*> Sencer babasının kucağına atlar;
Baba: Ahh yumurtalarımı kırdın
Sencer: Sen tavukmusun yaa
<*> Yağmurlu bir akşam pencereden dışarıyı seyrederken, şimşek çakar;
İpek: Şimşek neden çakıyor anne
Anne: Gökyüzünde bulutlar çarpıştığı için.
İpek: Arabalar birbirlerine yol veriyorlar,onlar çarpışmıyorlar,bulutlarda yol versin, o zaman çarpışmazlar.
<*> İpek: Şimşek çakınca neden ses çıkmıyor
Anne: Her şimşek gökyüzünü aydınlattığında ses gelmiyor. Gidip kitaplarımızdan araştıralım. araştırdık ki; Işık hızı sesten daha hızlı yayıldığı için, gökgürültüsü şimşekten sonra gelir.

1 Temmuz 2011 Cuma

Küçük mozaik taşı


İpek yuttu. Tam 12 gün oldu. Ağzından çıkarmasını söyledim birkaç defa. Hem gülüyor hem ağzında gıcır gıcır oynatmak hoşuna gidiyor gibiydi. Babaannede telaş yapınca , çıkarmaya çalışırken yutuverdi. Döndüremedi ağzında. Korkudan başladı ağlamaya. Hemen kucağıma alıp teselli ettim. Tamam korkacak bişey yok. O çıkıcak. Bulgurlu aşlar pişirdi babannesi. Dışkıyla atılır dedik . Kakasını kontrol edebilmek için, lazımlığı kullanacaktık ama klozetten başka yere yapmıyor. Bizde ona çaktırmadan klozetin içine yoğurt kabının kapağını koyup , üstünede adaptörü yerleştirince itiraz etmeden yaptı. İtiraz etmedi derken sadece sordu, onu niye içine koydun. İlgisini dağıtıp konu değiştirdim. Poposunu silip gönderdim salona. Gerçekten hoş bir durum değil. Burnunu kapatıp, çubukla kaka analiz etmek ve kokuya eyvallah çekmek. Bir değil iki değil. Bu böyle halledilmez. Sonra bir evham yaptım. Acaba vücudunda bi yerde takılır mı, neden yapılmıştır bu taş, kimyasal çözülme olur mu?. İpeğin halinden bir şikayeti yok. 2 haftadır ne kadar da rahatız. Yoksa 3,5 yılın getirdiği pişkinlik mi. En iyisi doktora danışmak. Belki ultrason yada röntgen. En azından öğreniriz hala midede mi yoksa bağırsaklarda mı? Gözümüzden kaçıp çıkmış da olabilir.

30 Haziran 2011 Perşembe

Uçurtmalar, balıklar ve boğaz

Sabah erkenden kalktım Çengelköyde kahvaltı aşkına. Çocuklarda kıpır kıpır heyecan, balık tutacağız diye. Oltalar akşamdan ayakuçlarına kondu. Sabah çanta hazırla, birini giydir ötekini tuvalete oturttur, kendin hazırlan derken evden çıkamadık vaktince. Gene evden çıkarken yanına skooter yada kamyon alma tartışması. Baktım ikna gücüm zayıf, olta ve kovayı onların eline tutuşturunca otomatikmen kriz çözüldü. Üsküdar’a hareketle meydandaki metro inşaatının etrafından uzunca yürüyüp uçurtma müzesine varıyoruz.. çocuklardan daha meraklıydık. Oradaki görevli uçurtmaların tarihini,yapılışlarını,festivallerini anlattı bize. Ahtopot, kelebek, helikopter böceği ,ejderha şeklinde uçurtmalar.

Çocuklar, ilgilerini çeken birkaç uçurtma ve uçurtmalarla ilgili kitap dışında bir an önce oradan uzaklaşma çabası içindeydiler. Elimi çekip hadi balık tutmaya gidelim deyip durdular. Balıklara uçurtmalardan daha çok konsantre olmuşlar. Akılları fikirleri ordaydı. Birkaç broşür alıp rotayı Çengelköy’e çevirdikten sonra, yol üzerindeki balık avı malzemeleri satan dükkana girip , kurşun ve çapari aldık. Çocuklar kucağımızda biz tabana kuvvet meydana yürüyüp otobüse bindik. Bu kısa yolculuğun sonu Çınaraltı çay bahçesi. Vakit öğlen olmuş. Çıtır çıtır simitler tarihi fırından. Peynir bal zeytin şarküteriden. Ortaya sucuklu yumurta. Birde hararetimiz varmış. Cem 4 su bardağı bende 3 su bardağı çay içmişiz. Sencer boğaz havasında şekerleme yaptı.

İki sandalye birleştirip, battaniyeden yer yaptım ona. İpek mekiri ayakta her zamanki gibi. Uyursa bir şey kaçıracak sanki. Kedi, köpek peşinde. Uzun zamandır edilmeyen bu dört köşe kahvaltıdan sonra yan tarafa balık tutmaya geçtik. Kurşun bağlandı. Çocuklar durun bi , iğneler batacak. Yavaşça açıyoruz. Sallıyor oltayı Cem boğaza. Hadi rastgele. Yavrular bağrış çığrış. Ben atıcam, ben tutucam, ben çekicem, ben ben ben….. Korkuyorum bi yandan olta büyük. Fırlatırken kendileride düşecek. Sencerin biri alnına bir dudağına iki defa kurşun çarptı. Neyseki bişey olmadı. Verdik ellerine oltayı, arkalarında biz. Her an ellerimiz müdahaleye açık. Ara sıra sarıp, tekrar atıyoruz. Ne gelen var ne giden.. Yandaki adam üçer beşer dolduruyor kovayı. Bu iş göründüğü kadar kolay değil söyliyim. Ya balıklar akıllanmış. Ya olta ya yem seçiminde hatamız var. Yavrularında hevesi kursağında kaldı.

Yandaki adam halimizi görünce oltasından iki balığı , çocukların kovasına denizden su doldurup içine koydu. Pek mutlu oldular. Kıpır kıpır balıkların etrafından ayrılmadılar. Ellerine aldılar. Bak bak yüzüyorlar diyorlar. Eve eli boş dönmekten iyidir. Babanneye göstericeklermiş. Sonrada pişirip yiyeceklermiş. Takım taklavatı toplarken Sencerin eline çaparinin iğnesi battı. Cemin Sencer’i tesellisi şöyle: Oğlum usta olurken yaşanır böyle kazalar. Hep Sencerin başına geliyor bunlar. Çünkü İpek temkinli adım atıyor, Sencer balıklama dalıyor her şeye. Daha meraklı. Parktan yola doğru yürürken köpekler yaklaşıyor yanımıza.

İnsan canlısı bunlar . Dostum istemiyorum dememe rağmen beni de yaladılar. Belki, yemek bulma derdindeler. İpek mest oldu köpeklerle oynarken. Yalnız ayrılmak bilmedi. Hadi artık eve dönüyoruz dediğimizde, koydu postasını bize, başladı ağlamaya. Önce Cem ikna turlarını attı, sonra ben. Saatin geç olduğunu, onlarında eve gideceğini vs vs. anlatıp, uyku huysuzluğuyla dönüş yoluna girdik.